Ben bugünlerde biraz yeşil yapraklı biraz turuncu yapraklı bir ağacım. Yine aylardan eylül, mevsim sonbahar.
Ağaçların arasından kuş sesleri geliyor. Ardından bu seslere sonbaharı anlatan bir şarkı ekleniyor. Şarkı, okumakta olduğum bir şiirle bütünleşiyor.
“Birgün, bir yağmurla garip garip
-Çoluğu çocuğu terk edeceğim.-
Bir sevgiyle doymayacak kalbim, anladım
Alıp başımı gideceğim.
Asır yirminci asırdır, amenna
Bir yanımda sevgilerim, bir yanımda sancım
Neon lambaları büsbütün karartır gecemizi
Uzaklar daha uzaklaşır
Bir define çıkarır gibi kayalardan, Ademden beri
Sımsıcak sevgilere muhtacım.
Bir gün alıp başımı gideceğim
-Yıldızlar ışısın, yollar üşüsün, yollar…-
Belimi bir ılık şal sarsın, mavi
Hüzünlü bir serencamın ardından, şarkısız
Rüyalarım unutulmuş bir handa pes desin
Görmüş geçirmiş bir çift duygulu dudak karşısında.
Kendi kendine çekilmez oluyor ömrüm
Her insanın ayrı ayrı yaşayabilsem kaderinde
Diyarı gurbette kanlı bir aşk
Bahtsız bir çocukluk uzak köylerin birinde
En uzak beyazlar,
En yakın ikindilerde, duygulu
Ve bir sahil meyhanesinde bir akşam
İçip içip ağlasam…
Nasıl kısa kesmeli bilmiyorum?
Herkesin derdinden pay isterken.
Uzak kaderlerin suları çağlar simdi
Yıldızlar dökülür sonsuza içimizden.
Birgün, bir parkta otururken, biliyorum
Bir el yağmurla dokunacak omuzuma
Bir çift göz, bir davet, bir kalp
Çoluğu çocuğu terk edeceğim.
Yapraklar dökülecek, çiçekler solacak
Bir sonbahar, bir sabah ve bir yağmur olacak
Toprak ve insan kokularıyla,
Uğultulu bir sarhoşluk içinde, yıllar için
Başımı alıp gideceğim.
-Turgut Uyar”
Kafamı kaldırıp gökyüzüne bakıyorum. “Acaba.” diyorum kendi kendime. “Bu hayatımdan eksilen kaçıncı sonbahar?” Yapraklar hafifçe kımıldanıyor, ne kadar mevsimim kaldığını onlarda benim gibi bilmiyorlar.
Tüm bu düşüncelerden sıyrılıp, huzura varıyorum rengarenk yaprakları incelerken.
Bugünlerde canım daha çok öykü ve roman okumak istiyor gibi. Çok sevdiğim değerli bir kadın yazarımızın yazdıkları şu sıralar dikkatimi çekiyor. Kim diye merak ediyor olabilirsiniz. Genellikle daha “magazinsel” dediğimiz olaylarla tanıyorsunuz onu. Önce Ülkü Tamer’in ilk eşi, daha sonra Cemal Süreya’nın sevgilisi, Edip Cansever’in hayranlık duyduğu insan ve en sonunda Turgut Uyar’ın kıymetli eşi olarak çıkıyor karşımıza. Çoğunluk böyle tanıyor onu. Ne kadar iyi bir öykücü olduğuyla ilgilenmiyor mesela. Ya da yaptığı çevirilerinin büyüsünde kaybolmuyorlar. Onun uğruna yazılmış şiirlere odaklanırken Türk Edebiyatının önemli kadın yazarlarından biri olduğunu unutuveriyorlar. Herkes için aynı şeyi söylemiyorum tabii. Ama sizlere naçizane tavsiyem bu değerli kadın yazarımız gibi aynı kaderi yaşayan diğer edebiyatçılarımızı önce eserleriyle değerlendirin. Unutmayın, çoğu kadın yazarımız hayatını edebiyata adadılar. Bu kadar anlattığıma göre yazarımızın Tomris (Gedik) Uyar olduğunu anlamışsınızdır.
Ne yazık ki bazı kadınlar eşleriyle tanınıyorlar. Mesela Paris Üniversitesinin ilk kadın profesörü olan, çocukluğundan beri bilim insanı olmanın hayalini kurup gerçekleştiren ve iki Nobel ödülü alan Marie Curie. Marie, eşi Pierre ile birlikte pek çok araştırma yaptı ve birlikte çift polonyum denilen radyoaktif maddeyi keşfettiler. İlk Nobel ödülünü sadece Pierre Curie’ye vermek istediler ancak Pierre razı olmadı ve ödülü birlikte aldılar. İkinci Nobel ödülünü sadece Marie alabilmişti. Pierre o zaman ne yazık ki hayatta değildi. Marie Curie, hayatını bilime adamıştı.
Erkekler de eşlerinin başarılarıyla gurur duyabilirler. Bu oldukça doğal bir şeydir. Bu nedenle başarılarını konuşmamız gereken kadınların önce eşlerine değinmemiz gerekmiyor. Her iki tarafta kendi alanlarında başarılı olabilirler. Örneğin Turgut Uyar önemli bir şairimizdi. Ya da Pierre Curie önemli bir bilim insanıydı.
Hafif hafif esen rüzgârı hissettiğim şu saatlerde uğruna şiirler yazılmış eylül ayının tadını çıkarmaya çalışıyorum. Elimde kahvem ve kafamda kurduğum düşlerimle…
Latest posts by Rûh î Edebiyat (see all)
- ACABA GELECEKTE BİZİ NELER BEKLİYOR? - 17 Ocak 2021
- DOĞANIN KIZIL SAÇLI PERİSİ “ANNE SHIRLEY” - 10 Ocak 2021
- BİR KÜÇÜK PRENS MESELESİ - 4 Ocak 2021
- GURBETİN YANSIYAN YÜZÜ: ANADOLU - 27 Aralık 2020
- HİNDİSTAN’DAN ESİNTİLER - 20 Aralık 2020
Dedim ya Eylül’dü, savruluşu bundandı kimsesizliğimin..
Şairlerin gözünden Eylül’ü yaşamak…