Büyüklerinin bir kere yanlış olduğunu keşfeden çocuk için artık geri dönüş yoktur. Bir yol, bu sessiz uzlaşmaya katılmaya çıkar; diğer aşırı yorucu, bezdirici ama her daim uyanık kalmayı gerektiren muhalefete… Yakınmalar başlar: “Bu da her şeye muhalefet anacığım”. Daha yaş küçüktür, tuhaf imalar ortada yoktur. Biraz daha büyüyünce “Ergenlik isyanı işte, idare ediver”. Her zaman bir bahane vardır; artık iyiden iyiye yetişkin olunduğunda ne şöhret hevesi kalır, ne ‘muhalefet arzusu’ ne de başka şey. Sanki ‘muhalefet ile iktidar yer değiştirmiştir de, ‘her şeye muhalefet olma’ iktidarın emniyetli ve rahat kucağıdır.
Safsataların sökün etmesi için hiçbir engel kalmamıştır: “Kolaysa sen yap”tır, “hariçten gazel okuma!”dır, “atıp tutmak kolay!”dır… Biraz daha doğru düzgün cümle kuran büyükler ise, o engin tecrübelerinden süzülen ağırbaşlılıklarıyla sizi olgunluğa ve itidale çağıracaklardır. Biraz düşünce tarihi, edebiyat tahsil etmiş olanlarsa şeytanlardan ve meleklerden bahsedeceklerdir. Hâlbuki çocuğun derdi, insan olmaktır. Başının üzerine hiçbir heykelin gölgesi düşmeden insan olmak…
Nice okumuş adamlar nice kitap kurtları biliriz hayatı göğüslemeye gelince sıradanlaşan. Oysa sıradan adamdan kahraman olmaz, kahraman sıradan değildir. Hayır, yiğitlik öğretilemiyor, ama farkındalık yaratılabiliyor, teşvik edilebiliyor. Örnek gösterilebiliyor. İhtiyatlı entelektüeller, eylemlerini akla vurmayanlara kuşku ile bakarlar. Gelin görün ki, yiğit varlığındaki o gizli dürtüye itaat edendir, entelektüel kırtasiyeye değil. Akla vurmaz, hisseder ve yapar. Kısıtlamaya gelmez, sansüre gelmez. Ama sanmayınız ki, dengesiz bir zihindir. Zorlukları tebessümle karşılayan, tehlike sirenlerine kulaklarını tıkayıp kendi müziğini yapan, kendi davulunun ritmine yürüyebilen. Az rastlanır bir ruh işte! En kaba tabirle yiğitlik, rahat içine olmaya duyulan husumettir. Umutsuzluğu ve korkuyu ilkesel olarak reddedenler. Yiğit, savaşın ortasına doğduğunu bilir. Kahramanlar farklılaşır. Yığınların sesine, yığınların doğru bellediklerine ters düşerler. Bu her devirde böyle olmuştur. Yiğidin ruh hali, aslında beyanı ve ilanıdır kendinde keşfettiğinin. Bu bağlamda incelikli düşünürleri gücendiren bir tarafı vardır; bireyseldir (bireyci değil), gururludur. Çoğu zaman başka insanlarla aynı dokuyu paylaştıklarının ayırtında değil gibidirler. Felsefî olmayan bir tarafları vardır. Buna karşın, derin bir saygı uyandırırlar, uyandırmalıdırlar. Yüce davranışlarının sorgulanmasına izin vermeyen bir tarafları vardır çünkü. Nietzsche “Ben gerçeğin çölüne dayanabilene yiğit derim” diyor. Teselli veren vahalara inat, çölde kalmaya direnenler…
Bir ‘büyük’üm, ‘her şeye muhalif olan’ bana, “Dikkat et! Şeytan olmaya çalışırken seni melek yapmasınlar” demişti. Bazı sufiler, şeytanın Allah’a olan aşkının çok ama çok büyük olduğunu anlatırlar, o aşkın şiddetinden kıskançlığın, o kıskançlıktan da isyanın doğduğunu…
Yazar Hakkında
Latest posts by Arşiv (see all)
- UMUDUN RENGİ - 24 Mayıs 2009
- İLAHİ GÜNEBAKAN! - 10 Mayıs 2009
- ERMİŞ DEDİ Kİ… - 12 Nisan 2009
- DÖRDÜNCÜ CEMRE - 29 Mart 2009
- TANIK RUHLAR - 15 Mart 2009
Devam...
OKU
ABSÜRT
MİTLER VE ÇOCUKLAR