Günler sonra tekrar merhaba sevgili okur. Nasılsınız? Umarım günleriniz güzel geçmiştir. Bana soracak olursanız yoğun günleri geride bırakmaya çalışıyorum. Sonbaharın kapalı bulutları bugün İzmir’i sarıp sarmalamış gibi. Bugün kentin görüntüsü bana Tevfik Fikret’in Aşiyan Müzesi’ndeki Sis tablosunu anımsattı. Gökyüzü kasvetli, deniz mavisini terk etmiş ve şehir sessizce tüm bu anları izliyormuş gibi…
Şiirinde bir öfke hâkimdi. Her bir dize mûsikîden bir parça taşıyor gibiydi.
"Sarmış yine âfâkını bir dûd-ı munannid, (Sarmış yine ufuklarını bir inatçı sis,) Bir zulmet-i beyzâ ki peyâpey mütezâyid. (Bir ak karanlık ki gitgide büyüyen.) Tazyîkının altında silinmiş gibi eşbâh, (Ağırlığı altında silinmiş gibi her şey,) Bir tozlu kesâfetten ibâret bütün elvâh; (Bu tozlu yığından ibaret bütün manzara;) Bir tozlu ve heybetli kesâfet ki nazarlar (O tozlu ve heybetli yığına bakan gözler) Dikkatle nüfûz eyleyemez gavrine, korkar! (Dikkatle nüfuz eyleyemez derine korkar!) Lâkin sana lâyık bu derin sürte-i muzlim, (Ama sana layık bu derin, karanlık örtü,) Lâyık bu tesettür sana, ey sahn-ı mezâlim! (Layık bu örtü sana, ey zulümler sahnesi) Ey sahn-ı mezâlim…Evet, ey sahne-i garrâ, (Ey zulümler sahnesi...Evet, ey gösterişli sahne) Ey sahne-i zî-şâ'şaa-i hâile-pîrâ! (Ey facialarla süslenen ihtişamlı sahne) Ey şa'şaanın, kevkebenin mehdi, mezârı (Ey gösterişin, şatafatın beşiği ve mezarı,) Şarkın ezelî hâkime-i câzibedârı; (Doğu'nun imrenilen ezeli kraliçesi) Ey kanlı mahabbetleri bî-lerziş-i nefret (Ey kanlı sevgileri, nefretle titremeden) Perverde eden sîne-i meshûf-ı sefâhet! (Zevk ve sefaya susamış bağrında emziren!) Ey Marmara'nın mâi der-âguuşu içinde, (Ey Marmara'nın mavi kucağında,) Ölmüş gibi dalgın uyuyan tûde-i zinde. (Ölmüş gibi dalgın uyuyan canlı yığın.) ... -Tevfik Fikret"
Şairin şiiri yıllarca İstanbul’u sert eleştirdiğinden dolayı çeşitli yazılara konu olmuştur. Daha önceleri hep övgüyle bahsedilen Yedi Tepeli Şehir Fikret’in kaleminde farklı bir boyut kazanmıştır. İşin aslını isterseniz farklı pencerelerden bakmak daima insanın ufkunu genişletir. İstanbul oldukça beğendiğim, hayranlık duyduğum şehirlerden. Oysa Fikret bu kentin farklı yüzünü okuyucuya sunmuştur. Evet kentlerin de kendi içlerinde yüzleri vardır. Nereden bakarsanız o kısmını görürsünüz. Son zamanlarda haberlerde İran’daki kadınların protestolarını görüyorum. Kadınlar seslerini yükseltiyor, başörtülerini açıyorlar ve direnişin bir simgesi olarak saçlarını kesiyorlar. Bu protestolara Türkiye de dahil olmak üzere birçok ülke destek veriyor. Oysa İran’da kanunlar değiştirilmeden önce orada yaşayan kadınlar da tıpkı diğer ülkelerdeki kadınlar gibi özgürce giyinebiliyorlardı.
Yakın zamanda Avustralyalı müzisyen Helen Maxine Reddy hakkında yapılmış bir biyografi filmini izledim. O dönemin Amerika’sında erkek egemenliğinin kadınlar üzerindeki etkisi bana göre başarılı bir biçimde izleyiciye sunulmuş. Helen Reddy’nin feminist direnişe katılışıyla birlikte 1972 yılında “I Am Woman” şarkısı ortaya çıkmış. Şarkı plak şirketleri tarafından erkekleri yerdiği; kadınları yücelttiği gerekçesiyle reddedilmiş ancak büyük bir çabayla Helen kadınlara sesini duyurabilmeyi başarmış.Filmi merak ederseniz izlemenizi tavsiye ederim. Küçük bir kartopu yuvarlandığı takdirde büyük bir çığa sebep olabilir. Dünya üzerindeki kadınların tek bir yürek haline geldikleri o anları yüksek bir tepeden yuvarlanarak oluşan çığa benzetiyorum. İnsanları dişil ve eril olarak değil, birey olarak değerlendirmemiz gerekiyor. Bunu başardığımız takdirde dünya üzerindeki pek çok şey değişebilir. Eski Türk devletlerinde kadın oldukça önemli bir konuma sahipti. Kadın koruyucu olarak kabul edilirdi. Eski tarihî metinlerin yanı sıra Türk mitolojisinde de kadının kutsallığı sıklıkla karşımıza çıkmaktadır. Türk mitolojisinde kadın örnek kişidir. Kadının değerli kabul edildiği mitler azdır. Birçok ülkenin mitolojisinde erkek üstün tutulmaktadır. Kadın erkeği günaha sürükleyen bir varlık olarak görülmüştür. Oysa Türk mitlerinde kadın ve erkek arasında böyle bir ayrım yapılmamıştır. Mitlerimizde, eski tarihî ve edebî metinlerimizde görüyoruz ki insan eril-dişil olarak sınıflara bölünmemiştir. Eski Türklerden nesiller sonra ortaya çıkan “Feminizm” akımı da bunu savunur. Kadın ve erkeğin kanun karşısında eşit olması gerektiği düşüncesidir. Ne yazık ki ülkemizde genellikle feminizm “Erkek düşmanlığı.” olarak bilinmektedir. Oysa asırlar önce medeniyetimiz insana dengeli bir biçimde yaklaşmayı başarmıştır. Kültürel değerlerimiz bizlere yol gösterici bir unsur olmuştur. Geçmişte yapılan hatalardan kendimize ders çıkarmalı, doğrularını yaşantımızın bir parçası haline getirmeliyiz. Böylece yaşam ağacımız anlam kazanır ve bizi bir iye gibi sarıp sarmalar.
Yazar Hakkında
Latest posts by Rûh î Edebiyat (see all)
- “CARPE DİEM” - 20 Aralık 2022
- ETİKETLERİN PENÇESİNDE KALAN İNSANLAR - 11 Aralık 2022
- KADINLARIN SESLERİ - 6 Kasım 2022
- GEÇİP GİDEN GÜNLERİN ARDINDAN - 2 Ekim 2022
- KAPADOKYA’YA GEÇ GELEN BAHAR - 13 Mayıs 2022
Devam...
OKU
ABSÜRT
MİTLER VE ÇOCUKLAR