3 Aralık 2023

SitemDer

Karanlık sularda güneş olmak…

İBRAHİM BİLGİN’LE RÖPORTAJ -II-

SİYASET İNSANI YORUYOR!

— Sanata olan meylinizi konuşamadık bir türlü!  

Sanat güzel görmektir. Güzel görmek için de güzel bakmak gerekir. Güzelin ne olduğunu da bilmek gerekir. Bakın, sanatın hangi dalının ustası olursa olsun, iyi bir sanatçı iyi bir insandır. İyi bir insana her işi emanet edebilirsiniz, üstesinden gelir. Allah insanı mükemmel yaratmıştır, yeter ki insan kalabilsin. Kamunun gücüyle ilgili bir anım var, sonrasında beni çok düşündüren bir olay yaşadım.

İl genel meclisi üyesiyken, bir programımız vardı, köye gittik. Oturduk arkadaşlarla, bir genç geldi, yanıma oturdu. Dedi ki çay içer misiniz, içerim dedim. Biraz konuştuk, gitti bir daha çay getirdi, sürekli bizimle ilgileniyor. Programımız bitti. Dedim ki gence, bakar mısın, buyur abi, dedi. Sen benimle özel ilgilendin, niye, dedim. Güldü, dedi ki, babamın nasihati var. Babam bana dedi ki, oğlum köyümüze devlet büyüklerinden gelenler olursa, onlara saygıda kusur etme! Elinden geldiği kadar hürmet et, çünkü onlar bizim köyümüze bizim için geliyorlar, bizim için olması gerekenleri, yapılması gerekenleri yapmaya geliyorlar, dedi. Siyasi hayatımda böyle şeylerle çok nadiren karşılaştım. O babadan Allah razı olsun, mekânı cennet olsun. O gençten de Allah razı olsun. Aslında siyaset bu kadar güzel, keyif veren bir şey, ürettiğiniz zaman, insanlara faydalı olduğunuzda… İnsanların gözlerindeki mutluluğu güzelliği gördüğünüzde yaptıklarınızdan çok keyif alıyorsunuz. Tabi arada şunu da unutmamak gerekiyor, siyasetçi millete ve topluma kendi imkanlarıyla bir şeyler yapmıyor. Dolayısıyla ben yaptım, ben şunu yaptım ben bunu yaptım, olmamalı! Siz sadece sebep ve vesile olursunuz. O yüzden o tür böbürlenmelerden uzak durmaya çalışırım. Ama bunları da anlatmaya çalışırım tabi.

İşte böyle çok şeyler yaşadık hocam. “Bir Oy’un Var” çıkmak üzere. Siyasetteki tercihlerimizin taşıdığı önemi, bilimsel açıdan da ele almaya çalıştım. Gerçi bu ilk kitapta, (Oy’un Büyük’ün kapağındaki siyah beyaz tasarımı gösteriyor) kapaktaki siyah beyaz, evet hayır, doğru yanlış gibi… anlatmaya çalıştık ama… “Oy’un Büyük” ismine takıldı bazı insanlar. Kitap komplo teorilerini anlatacakmış gibi gelmiş onlara. Başka beklentiler olmuş. Oysa ben oyumuzun büyüklüğünün altını çizmek istemiştim. Bu yeni kitabın önsözünü meslektaşım Masum Türker yazdı. Bir ay içerisinde yayınlayacağız. Yani siz siyasetin el kitabı teşbihini de teşhisini de tam yapmışsınız hocam! Ben gerçekten de bu kitabı yazarken siyasetin ne olduğunu anlamaya çalışan gençlere, “siyaset nedir” diye düşünen, siyasete ilgi duyan insanlara birer tavsiye olsun diye yazdım. Tecrübelerimi aktarmaya çalıştım. Böyle sizin gibi yorumlayan ancak üç beş kişi oldu.

Çünkü ülkemizdeki siyasi yapının, siyasetin uygulanış biçiminin ve birçok değerlendirmenin doğru olmadığını görüyorum. Buna da üzülüyorum. İnsanlarla sokakta konuşuyorum, farklı şeyler duyuyorum, farklı şeyler konuşuluyor, üzülüyorum. Demin de demiştik ya, mütedeyyin seçmen aslında bizim bu kitapta yazdıklarımız gibi davranıyor. Geriye kalan % 20-30 insanları oyalıyor, insanlar da siyasetin onların yaptıkları, anlattıkları gibi olduğunu sanıyorlar. Oysa böyle değil, hakikaten demokrasi çok kutsal. Hakikaten insanlar size gelip diyor ki sizinle beraberim, sizin yanınızdayım. Birlikte koşturuyorsunuz. Ama o oy kullanırken vicdanıyla baş başa kalıyor. İç güdüsel davranıyorlar. Düşünüyor ve birçoğu kararını orada değiştiriyor. Ben buna çok şahidim. 

— Sizin hikayenizde de var. Diliyle ikrar ettiği başka, kullandığı oy başka oluyor. 

— Evet, evet. Gerçek bir hikayedir o biliyor musunuz? 

— Anlaşılıyor zaten hocam. 

— Şimdi “off the record” bir şey anlatayım ben size.. 

— Yo hocam record!  

— Olsun. Düzce’de partinin il başkanlığı seçilecekti. Fakat konuşulan isimler arasında pek de uygun olmayan isimler vardı. Genel Merkez, Ankara bunları bilmeyebilir. Bazı manipülasyonlar olduğunu fark ediyorum. Dedim ki ben onları bunlarla ilgili uyarayım. Nasıl yapabilirim, çok eski tanıdık siyasetçilerden birisi var, telefon ettim kendisine, görüşürüz sağ olsun. Dedim ki, ya sayın bakanım (bakanlık yapmış birisiydi) böyle böyle düşünüyorum, dedim. Bunları bir şekilde ulaştırmam lazım, dedim. Yarım saat sonra beni Ankara’dan aradılar. Çağıracaklar, görüşlerini alacaklar, dendi. Gittim, konuştum. Tabi bunları kimse bilmiyor. Baktım hemen konuya girdim, anladım geçiştirecekler, sizi rahatsız ettim kusura bakmayın, ben gidiyorum dedim, kalktım. Yav niye kalkıyorsun falan. Dedim sizin işiniz varsa bir şey anlatmama gerek yok! Tamam tamam, buyurun dinleyeceğiz seni… kendimi sordular anlattım. Sonra ama dedi seni Düzce İl Başkanı yapsak, Akçakoca’dan, kabul ederler mi? Etmezler, dedim. E, o zaman sen niye geldin? Ben dedim, buraya il başkanı olmak için gelmedim. Size bazı şeyler anlatmak için geldim. Ondan sonra vebali yükledim onların boynuna döndüm geldim.  

Röportaj şöyle devam etti:

https://www.youtube.com/watch?v=0TiROFrmc9A

Devam edecek…

Önceki Bölüm

Röportaj: Defne Ilgaz

Fotoğraflar: İlyas Temel Şafak

 

 

Yazar Hakkında