Sevgili okur, sizi yağmur ve fırtınanın İzmir’i ele geçirdiği bir pazar gününden selâmlıyorum. Neler yapıyorsunuz? Günleriniz, haftalarınız nasıl geçiyor? Bana soracak olursanız oldukça yoğun ve tempolu günler geçiriyorum. Büyük bir makinenin dişlisine uyum sağlamaya çalışıyor gibiyim. Pek çoğumuzun yaptığı gibi. Kafka’nın sancılı süreci daha çok zihnimde oturmaya başlıyor. Oysa her insan zihninde ve kalbinde farklı çiçekleri yetiştirir. Herkes aynı çiçeği sevemez. Hatta bazısı çiçek bile sevmez. Olması gereken karşımızdakini eleştirmek değildir. Eleştiri doğru yapıldığı zaman değerlidir. Yanlış yapıldığı zaman yalnızca insanı basitleştirir. En azından ben böyle düşünüyorum.
Geçtiğimiz günlerde sosyal medyada gezerken karşıma Sunay Akın ile İşte O Çocuk serisi çıktı. 2019 yılında Zülfü Livaneli bu programa konuk olmuş. Zülfü Livaneli hayatı boyunca aldığı pasaportlardan bahsetmiş. Pasaportun rengine göre nasıl muamele gördüğünü anlatmış. Ve sonunda şunu söylüyor:
“Kafka. Kafka, Kafka. İnsana bakmaz şeye bakar etiketlere.
-Zülfü Livaneli, Sunay Akın ile İşte O Çocuk” (Merak edebilirsiniz diye izleyebileceğiniz linki aşağıya bırakıyorum.)
( Zülfü Livaneli | Sunay Akın ile İşte O Çocuk – YouTube )
Ne kadar da doğru, maalesef çoğu birey insana değil etiketlere bakıyor. Derslerine girdiğim öğrencilerime zaman zaman şunu hatırlatıyorum. İnsanı insan olarak değerlendirmek gerekiyor. Her yerin iyisi ve kötüsü vardır. İnsanı belli bir kalıbın içinde barındırmaya çalışmak doğru bir davranış değildir.
İnsan doğasını bir tırtıla benzetiyorum. Bulunduğu çevreyi tırtıl dönemindeyken tanımaya başlıyor. Daha sonra kozasını örüyor. Kozasının içindeyken kendisiyle baş başa kalıyor. Bulunduğu kısıtlı alan tırtılı şekillendiriyor. Zaman içinde kozaya sığmaz hale geliyor. Var gücüyle daracık alanından çıkıyor ve sonunda ince bir ipeği andıran kanatlarını özgürce çırpmaya başlıyor. İnsan da tıpkı bir kelebek gibi çeşitli aşamalardan geçer. Önemli olan tırtılın zarif dönüşümünü elde edebilmektir. Böylece insan özgürce kanat çırpmaya devam eder.
Geçtiğimiz günlerde Netflix’te The Crown’un son sezonu yayımlandı. Daha önceki sezonları genel olarak izlemiştim. Dizi kısa süre önce hayata gözlerini yuman İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth’in babasının ölümüyle başlıyor. Sonraki süreç kraliçenin tahta geçişi, dönemin tarihi ve kraliçenin ailesiyle ilerliyor. Dördüncü sezonla birlikte dizide Prenses Diana’yı görmeye başlıyoruz. Sancılı geçen bir evlilik süreci var. Sanki özgürce uçan bir kuşu mücevherlerle dolu bir kafese koymuş gibiler. Son sezonun bir bölümünde Prens Andrew ve kraliçenin yapmış olduğu konuşma dikkatimi çekti. Andrew annesine eski eşi Sarah Ferguson’dan bahsederken ailesinin farklı olanı yok ettiğini söylüyor. Başlarda kendilerine ve sisteme iyi geleceğini, kurtuluşları olacağını, kendilerini modern ve normal kılacaklarını düşündüklerini söylüyor. Her seferinde acı bir ders aldıklarından bahsediyor. Bulundukları sistemde karakteri, özgünlüğü olan, akıllı, zeki ve ümit vadeden bir kimsenin yeri olmayacağını dile getiriyor. Kısacası o kişilerinde tıpkı bir makinenin çarklısına uyacak şekilde yontulduğundan bahsediyor. Bu sisteme karşı çıkan Diana ve Sarah ise eşlerinden boşanmışlar. Ne yazık ki Diana talihsiz bir şekilde hayata gözlerini yumuyor. Üzerindeki etiketleri düşünmediğimiz zaman Diana tüm dünyada oldukça fazla sevilen bir insandı. Prenses olup olmaması çok da önemli değildi. O insanların kalbinde taht kurmayı başarmıştı.
Hayatın içinde yer alan kötü niyetli bireyler yalnızca insanın etiketine bakıyorlar. Tahminlerime göre bu insanların kendileri de o etiketlerin içerisinde kayboluyorlar. Yıllar önce Umberto Eco’nun bir çocuk kitabından size bahsetmiştim. Aslında durum oldukça ince ve iyi bir kurguyla okuyucuya sunulmuştu. İnsanların yapmış olduğu işler ömürleri boyunca üzerlerine yapışır. Üniformalardan kurtulmak oldukça zordur. Bir sabah uyandıklarında kendilerini tıpkı Franz Kafka’nın Dönüşüm kitabındaki baş kahraman Gregor Samsa gibi bulurlar. Sonu ise hazindir.
Sevgili okur, karşınıza hep iyi niyetli insanlar çıksın. Sizi tanımadan yargılamaya çalışan insanlara lütfen aldırmayın. Muhtemelen onlar kendilerini çok bacaklı bir böcek gibi hissediyorlar. İnsanların kalbine dokunmaya çalışın. Tüm güzellikler sizinle olsun. Güzel bir hafta geçirmeniz dileğiyle…
Devam...
ŞİİRLİ BAHÇE 77
GERÇEK TARİH
SEYİR