Duyuldu…Üçüncü Cemre de düşmüş. Cemre “ kor ateş” demekmiş. Eski takvime göre yıl “kasım” ve “hızır” günleri olarak ikiye ayrılırmış. Birinci Cemre kasım günlerinin 105’inde (19-20 Şubat) havaya, sonra da birer hafta arayla İkinci Cemre suya ve Üçüncü Cemre de toprağa düşermiş. Böylece önce havanın, sonra suyun, en son da toprağın ısındığı düşünülürmüş.
Bu da demektir ki ; bahar geliyor!
Doğal olarak bu “anons” hala kış uykusundaki bir sıcakkanlı olan ve yattığı yerde sağdan sola dönerken bile aklından “insanoğlu kuş misali, biraz önce neredeydiim şimdi neredeyim” diye geçiren beni ziyadesiyle tedirgin etti. Gerçi yol kenarlarındaki erik ağaçları baharın gelişini çoktan müzevirlemişlerdi ama onlar genellikle zamansız açıp hatta kimi yerlerde kar gördükleri için bu konuda pek fazla güvenilir sayılmazlar.
Ama cemrelerin ciddiye alınmayacak tarafı yoktur. Onlar bir düşerler pir düşerler.
Yakında kış bitecek . O son ana kadar yine elinden geleni ardına koymaz ama artık ne kadar hükmü olabilir ki. Sonunda çaresiz çekip gidecek. Aramız iyiydi oysa. O sessiz sessiz yağan yağmurları, o dingin , buğulu haliyle dışarıdaki atmosfer ile içimdeki atmosfer birbirine uyuyordu, dengeliydi. Bu da bir çeşit huzur veriyordu. Her şey dört duvarımın dışında olup bitiyordu, seyirciydim . Sadece bekliyorduk , doğa ile birlikte. Şimdi ise beklenen oldu. Bahar vaatleriyle geliyor yine.
Oysa ben henüz uyanmaya hazır değilim.
Korkarım yine güneş pırıl pırıl parlayacak, ılık bir rüzgar esecek, dağlarda anemonlar açacak.
İçimden “kapatın kapıları bahar içeri kaçmasın” diye bağırmak geliyor.
Her yerde bir hareket bir telaş . Havada belli belirsiz ama sürekli bir uğultu ; kalp atışı gibi , toprak kıpır kıpır …
İçimde bir panik duygusu ; Benim de çiçek açmam gerek, meyve vermem gerek…
Sabahları yersiz bir heyecan içinde uyanacağım, nedensiz yere gülümseyeceğim,
Olur olmaz “Aaah ah!”lar çekeceğim. Hafızamda olduğunu bile bilmediğim şiir parçacıkları gelecek aklıma.
Kuru dalları yeşerten
Leylakları açtıran
İnsafsız mevsim
O kupkuru dallardan yapraklar tomurcuklar fışkıracak, zümrüt yeşili, zeytin yeşili, sürgün yeşili, haki, kimyoni, nefti…Daha kaç tonu varsa…. Hepsiyle birden üzerime saldıracak
doğa, arsızca yeşillenecek bana.
Papatyalar sarı gözlerini fütursuzca dikecek , gelincikler o ölümcül renkleriyle canıma okuyacaklar.
Esrarengiz kokular başımı döndürecek , zihnimin derinliklerine sızacak, özlem duyacağım neye olduğunu bilmeden.
Dördüncü Cemre de bu olsa gerek.
Daha kaç mevsim
bu kıpkırmızı gelincikleri ,
sarı papatyaları görebileceğiz
hayatta ?
Eskiden “En sevdiğim mevsim kıştır , çünkü ardından bahar gelir “ derdim . Şimdi ise “En sevdiğim mevsim kıştır , ……” diyorum. Sahiden…
Yazar Hakkında
Latest posts by Arşiv (see all)
- UMUDUN RENGİ - 24 Mayıs 2009
- İLAHİ GÜNEBAKAN! - 10 Mayıs 2009
- ERMİŞ DEDİ Kİ… - 12 Nisan 2009
- DÖRDÜNCÜ CEMRE - 29 Mart 2009
- TANIK RUHLAR - 15 Mart 2009
Devam...
OKU
ABSÜRT
MİTLER VE ÇOCUKLAR