3 Aralık 2023

SitemDer

Karanlık sularda güneş olmak…

Kargocu çocuklar teslimat için  geldiklerinde ve gözerini açıp aval aval bahçeye baktıklarında koltuklarım kabarıyor.

Hatta bir tanesi burada olmayan meyve var mı diye sorduydu :)))

“Yok!” dedim.

“Ne ararsan var!”

Yalanım yok… herkes bir şeyle bozuyor kafayı, ben de bitkilerle bozdum. Hemen hemen her meyvenin bir kaç cinsinin yemyeşil yaşadığı avuç içi kadar bir bahçem var. Mecburen hepsi de saksılarıyla toprağa gömülüler.

Bu saksıları toprağa gömme işi çok güzel bir şey! Bir kere bahçeye nizam geliyor… sonra bitki kökleri soğuktan korunmuş oluyor. Çok sıcak yaz günlerinde saksı içindeki toprak nemli kalıyor.

Ayrıca  bir mucize olur da, şöyle 6000-7000 metrekarenin üzerinde sulu bir toprak alırsam da, köklerine en az zararı vererek nakletmek kolay olur.

Yani iyi bir şey bu! Siz de kirada yaşıyorsanız, bitkilerinizi saksılarıyla toprağa gömün.

Pek çoğu saksısıyla dikilmiş olsa da derin köklü olan bazılarını mecburen toprağa ektim. Laz üzümü Isabella’lar böyle toprağa ekilenlerden.

Üç omca ön bahçemi boydan boya sarmış durumdalar.

En çok da evin kapısına çerçeve yapan bu üzümle gururlanıyorum.

Bu mevsim böyle… ekim ayı “Isabella”ların hasat ayı.Şayet zamanında toplayıp hasat etmezseniz küçük beyaz sineklerle boğuşmak zorunda kalırsınız.

Bu sene paraya kıyıp internetten şarap mayası aldım… geçen seneki gibi gariban ekmek mayasıyla yapmadım. Hoş, o da güzel oldu hiç maya kokmuyor. Isabellaların çok baskın bir kokusu var çünkü… ekmek mayasınınkini bastırıyor olmalı… siz de ekmek mayasını kokulu üzümü şarap haline getirmede kullanabiliriniz.

Aslında birazını üzüm şırası olarak buzluğa atma niyetindeydim ama aç gözlülüğüme yenildim. Büyük bölümünü lıkır lıkır içtikten sonra geriye kalanı şaraba bastım.

Daha önceki yıllarda Isabellaları kendi mayalarıyla fermente etmeye çalışmıştım olmadı. Muhtemelen üzümün gölgede kalan kısımlarında küf mantarları sayıca fazlaydılar ve  maya mantarlarına karşı üstünlük sağlıyorlardı.

Mantarlar kendi aralarında savaşıp ortama hakim olmaya çalışırlar… Mantar deyince aklınıza sadece şapkalı mantarlar gelmesin… mayalar da bir çeşit mantardır ve ortamda azınlıkta kalırlarsa başka mantarlar o istediğiniz mis kokulu şarabı üretmenizi engellerler. Küf mantarları da başlıca düşmanlarıdır.

Bu nedenle iki yıldır üzümleri topladıktan sonra çöplerinden ayırıyor, yıkıyor ve 10 dakika ısıtıp tanelerini patlatıyorum. Daha sonra geniş bir süzgeci koca bir tencerenin ağzına koyup üzerine bir tülbent seriyorum… sonra da süzüyorum. En son kalan cibredeki suyu çıkarmak içinse üzerine ağırlık koyuyorum.

Üzüm suyunu sıkma işi bitince 10 litrelik su şişesine boşaltıyorum. Benim 9 litre üzüm suyum çıktığı için tam geldi… üzerine biraz pay bırakarak huni ile dolduruyorum. 10 litre üzüm suyu için 10 gram kuru mayayı şekerli ve ılıtılmış suda uyandırıp kabartıyorum ve 7-8 dakika bekleyip üzüm sularının üzerine ekliyorum…

Bundan sonra pet şişenin ağzına tülbent gerip lastikle sımsıkı sarıyorum.

Buraya dikkat: Kapak kapatmıyorum!!!

Çünkü mayalarımızın önce çoğalması gerek. Mayalar oksijenli ortamda  şeker yiyip çoğalıp, oksijensiz ortamda sadece solunum yaparak alkol üretirler. Bu nedenle bu aşamada, aslında geniş ağızlı bir plastik çöp bidonu olsa daha iyi olacaktı. Mayalarımız daha geniş yüzeyde daha çok oksijenle temas edip daha hızlı üreyeceklerdi.

Ama ben üşengeç bir insanım… tüm evreleri şuncacık 10 litrelik su şişesinde yapıverdim. 🙂

Internetten izlediğiniz videoların çoğu hatalı…  Izlenme oranı uğruna, bilmedikleri şeyleri ilk kez deneyip videoya çekiyorlar ve insanları yanlış bilgilendiriyorlar. Bendeniz cennet kuşunun Trakya Üniversitesi fermente ürünler mezunu olduğunu şuracığa iliştireyim. Kendileri Marmara güzel sanatlardan sonraki ikinci üniversitemdir.

Ne diyorduk… tülbentle kabımızın ağzını örtüp lastikle bağladık…Sirke sineklerini uzak tutmamiz gerek çünkü. Bu şekilde 2-3 gün mayaların oksijenle temas ederek çoğalmasını bekliyoruz. Kimisi 1 hafta diyebilir ama unutmayın ki bizim mayşemiz topu topu 9 litrecik… Süreyi elinizdeki mayşeye göre ayarlamalısınız.

Ayrıca görüyorsunuz ki hiç kükürt mükürt, koruyucu madde atmıyoruz. Şarap içince asla başımızda ağrı olmayacak!

Ve Isabellalar kükürde ihtiyaç duymadan gelişen, meyve veren, dirençli bitkilerdir. Bundan daha dayanıklı üzüm görmedim. Iddia ediyorum ki, organik bir şarap için sıfır kimyasallı yegane üzüm Isabelladır.

Koruyucu madde kullanmadığımız için ve şarap olacak mayşemizi sirke bakterilerinden korumamız için uzun müddet oksijenle temas ettirmememiz gerek… mayalarımızın çoğalmasına yetecek kadar süre oksijene açık tutuyoruz.

Günde 1 kere tülbenti açarak uzun tahta bir sopa ile ya da kapağını kapatıp pet şişemizi  sallayarak mayşemizi karıştırıyoruz.

2-3 günün sonunda kapaği delip hava kilidini takıyoruz. Siz pek çok kişi gibi serum hortumunu kullanabilirsiniz. Bir ucunu delinmiş şişe kapağına geçireceksiniz, diğerini yarıya kadar su dolu küçük bir pet şişeye daldıracaksınız. Ben hava kilidi kullandım.

Deliğin etrafını sıcak silikon ile sıvadım.

 

Bu şekilde 15-20 gün, bazen daha fazla bekliyoruz. Bu iş ortam ısısına bağlı. Mayalarımız mayşedeki şekeri kullanarak oksijensiz solunum yapacak ve alkol üretecekler. Şekeri alkol ve karbondiokside parçalayacaklar. Çıkan kabondioksidi  kabarcıklarıklar halinde görebilirsiniz. Kabarcıklar gazoz gibi yüzeye çıkmalı… şayet az kabarcık çıkıyorsa, üzümünüzde şeker az olabilir… 5 litre üzüm suyuna 2 su bardağı şeker hesabıyla hemen ekleme yapın ve mayşeyi tahta uzun sopayla (ben oklavayla yaptım) karıştırarak ya da pet şişenin ağzını kapatıp çalkalayarak karıştırın. Hava kilidinizi takın… beklemeye başlayın bakalım :)))

Kabarcıklar bittiğinde şarabımızın duru üst suyunu sifonlama  metoduyla cam şişelere aktarıyoruz… ağzını mantarlayıp yan yatırıyoruz. Şişeler ağzına kadar doldurulmalı, çok az boşluk bırakılmalı… şarabımız asla hava ile temas etmemeli ve gün ışığı görmemeli… oksitlenmemeli.

15 derece civarında ve güneşsiz ortamda olgunlaşmalılar. Benimkiler hep bodrumda duruyorlar. Yazları serin kışları sıcak oluyor ve hiç gün ışığı yok.

Böyle işte geçen hafta sonu bunlarla uğraştım… üzümler çok örümcekliydi… içeri almadan ayıklayayım derken kapı önünde şifayı kaptım.

Şimdi pirincin taşını ayıklıyorum!

Feci üşütmüş olmalıyım. Kaburgalarım kırılmışçasına nefes almakta güçlük çekiyorum. Dün gece ölüyorum sandım. Bugün daha iyiyim. Sağdan sola dönmem, çömelince kalkmam en az yarım saat alsa da daha iyiyim. En azından nefessizlikten ölmüyorum.

Ah Isabella!

Seninle ah çekmek için sarhoş olmaya gerek yok…

 

Yazar Hakkında